BEYNİN KARANLIK YÜZÜ
Nöropsikoloji Nedir? Nörolojik Hastalıklar Sadece Motor Becerileri mi Etkiler?
Nöropsikoloji beyin-davranış ilişkisine bağlıdır. Klasik nöroloji, sinir sistemi patolojisine odaklanır; klasik psikoloji ise büyük ölçüde ondan ayrılmışken, nöropsikoloji, nörolojik bozukluklar ve bunlara sahip olan hastaları inceleyerek beynin zihinle nasıl bir ilişki kurduğunu keşfetmeye çalışır.
Travmatik beyin hasarı, felç, multiple sclerosis, epilepsi, Alzheimer, Parkinson gibi hastalıklar geçirmiş ve geçirmekte olan bireylerlerde genellikle nöropsikolojik hasarlar görülür. Bu hastalıkların dışında pekte bilinmeyen bir hastalığı ele alacağız. Huntington Kore Sendrom!
1872 de George Huntington tarafından belirtileri ve klinik gidişi tarif edilen hastalık sonrasında “İntihara yol açan bir edilemeyen çeşit deliliğe yatkınlık” olarak isimlendirmiş, motor becerilere ek olarak nöropsikolojik bulgular olduğu dikkat çekmiştir. Genellikle 40-50 yaşlar arasında semptomları göstermeye başlayan hareketleri Huntington Kore Sendrom ebeveynlerden yürüyüş,denge, birinde anormal gen varsa %50 ihtimalle duruş aktarılır. Huntington Hastalığı ile ilişkili en Konuşma yaygın psikiyatrik bozukluk depresyondur, yutma güçlüğü yalnızca teşhisin konmasına verilen tepki değildir başlangıçta depresyon semptomları “kore”den daha belirgindir ve bu nedenle erken teşhis koymak zorlaşır. Ana nedeni beyindeki bazal ganglion ve frontal kortekste nöronların ölümüne neden olan Huntington Hastalığı semptomlar kendini göstermeye başladıktan sonra 15-20 yıl içerisinde hastayı nefes alma problemleri, pnömani veya diğer enfeksiyonlar, düşmelerle ilgili yaralanmalar ve yutma güçlüğü ile ilgili komplikasyonlar gibi nedenlerle kişinin ölümünü sonuçlandırır.
“İntihara Yol Açan Deliliğe Yatkınlık”
Motor beceriler harici bu hastalıkta en sık karşılaşılan duygu-durum bozuklukları olan apati,anksiyete, depresyon gibi psikolojik hastalıklar dışında azımsanamayacak kadar intihar eğilimi olması hastalığı diğer nörolojik hastalıklardan ayıran büyük bir etken.
Hastalığı Bilmek İntihar Eğilimi Arttırır Mı?
Yakın tarihli bir araştırmada 144 hasta üzerinde hastalar incelenmiş; 17’sinin değerlendirme sırasında öldüğü (17 ölümden 3’ü intihar), %91’inde psikolojik bozukluk olduğu ve %21’inde intihara eğilim olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada 15 aileden birinde intihar görülürken 5 aileden birinde genetik olarak etkilenmemiş üyelerin diğerlerine kıyasla intihar, intihar girişimi, intihar düşüncesi olduğu bildirilmiştir. Bu oran HH olan bireylerde %30 ‘a varan oranlarda görülür.
Hastalığı bilmenin intihara yatkınlıkla bir ilişkisi var mı? HH tanısı olan risk altındaki bireylerle yapılan bir çalışmada katılımcılar 4 gruba ayrılmış, gruplardan birinde (1. Grup) genetik riski olan ancak genetik analizde mutant gen taşıyıcısı olmadığı gösterilmiş. Diğer üç gruptaki bireylerin mutant gen taşıyıcısı olmalarına rağmen genetik test sonucunu bilen 1. Grupta diğer gruplara kıyasla nöropsikolojik belirtilerin anlamlı derecede fazla olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışma motor becerilerden önce psikolojik belirtilerin başladığı ve aynı çevre ve koşullarda yetişseler bile mutant gen taşıyıcılarından daha sık görüldüğü gözlemlenmesi HH’daki nöropsikolojik belirtilerin nörobiyolojik alt yapısına işaret etmesi açısından önemli görülür. Salt ifade etmek gerekirse araştırmalar mutant gen olmadığı halde genetik riskli olduğunu bilmenin hastalık semptomlarını gösterme ve intihar eğiliminin arttırdığını gösteriyor.
Kısaca, diğer kronik nörodejenaratif hastalıklara kıyasla daha sık görülen intihar hastalığın takibinde sorgulanması gereken bir durum olarak
Kendi klinik gözlemin yalnızca bir kişi olmasına rağmen psikolojik ve nörolojik semptomlarını gözlemleyebildiğim kadarıyla kısaca aktaracağım. İntihar eğilimi-intihar girişimi ile servise yatırılan hastanın ilk görünüşü felç/ parkinson gibi kas bozukluğu olarak tarif edilebilir. Hastanın titreme, konuşma yutkunma güçlüğü, yürüme dengede güçlüğü semptomları belirgindi. Kendini müşkül durumda görüyor olmak insanlara yük olduğunu hissetmek en büyük şikayetinin çocuklarına annelik edememek olduğunu ifade eden birey kafasından gelen seslerin kafasını duvara vurmasını söylemesi üzerine intihar girişiminde bulunuyor. Hasta yorumlarını incelemem üzerine genellikle hayattan uzaklaşmaları, kendilerini işlevsiz hissetmeleri; aslında bu yazının dikkat çekici kısmı olan hastalık semptomlarını gösterme riskine tahammül edememe ya da hastalık semptomlarını gösterdikten sonra artan semptomlara karşı kaygılanma ve hastalığın onları ölüme götürecek sürece katlanamama nedeniyle intihar düşüncesinin yaygın olduğu gözlemlenmiştir. Araştırmalar ve hastalıkla uğraşan kişilerin aktardığı kadarıyla bireyleri sosyallikten uzaklaştıran, fiziksel işlevlerini kullanmalarını engelleyen son zamanlarda yatağa bağlayan bu hastalığın psikiyatristlerin ve psikologların işbirliği ile semptomların azalmasının mümkün olmasıyla birlikte maalesef henüz bir tedavisi bulunmamaktadır.