DUYGUSAL YEME
Stresli bir günün ardından kendinizi çikolata dolu bir paketin içinde bulmak veya dondurma kaşıklarken bulmak hepimizin zaman zaman yaşadığı bir durumdur. Bu tür stresli anlarda, çoğumuzun ilk yaptığı şey, kendimizi yiyecekle teselli etmek oluyor. Eğer siz de bu durumda kendinizi bulduysanız, yalnız değilsiniz. Peki bu davranışın altın da ne yatıyor? Duygular ve yemek arasında neden bağ kuruyoruz?
Duygusal yeme, fiziksel açlığımızı gidermek yerine duygularımızı bastırmak ya da rahatlamak amacıyla yiyeceğe yönelmedir. Ne yazık ki duygusal yeme, duygusal problemleri çözmez. Bu tür yeme alışkanlıklarında genellikle sağlıklı yiyecekler yerine, daha çok abur cubur dediğimiz, kalorisi yüksek yiyecekler tercih edilir. Peki neden? Çünkü bu yiyecekler, beynimizdeki ödül merkezini hızla uyarır ve geçici bir mutluluk hissi yaratır. Örneğin, yoğun bir iş gününün sonunda bir dilim pizza veya bir parça çikolata yemek, anlık olarak tüm stresinizi unutturabilir. Ancak, bu rahatlama hissi maalesef uzun sürmez ve çoğu zaman yemeniz gerekenden daha fazla yemek yediğiniz için ardından suçluluk duygusu gelir.
Peki, neden yiyeceklerle duygusal bir bağ kuruyoruz? Bu alışkanlığın neden geliştiğini anlamak, bu döngüyü kırmak için önemli bir adım. Bunun birden fazla sebebi olabilir. Çoğu zaman çocukluk dönemi alışkanlıkları bu duruma zemin hazırlayabilir. Küçükken üzgün olduğunuzda, ağladığınızda ailenizin size bir şekerleme vermesi ya da bir dondurmayla teselli etmesi, ilerleyen yaşlarda benzer durumlarda yiyeceğe yönelme alışkanlığına dönüşebilir. Yani, çocukluğunuzda ödül veya rahatlatıcı olarak sunulan yiyecekler, yetişkinliğinizde stresle başa çıkmanın bir yolu haline gelebilir.
Bir diğer önemli faktör ise toplumsal ve çevresel etkilerdir. Günümüzde yiyecek, sadece bir beslenme aracı olmaktan çıkmış, aynı zamanda sosyal etkinliklerin, kutlamaların ve hatta bireysel mutluluğun bir parçası haline gelmiştir. Televizyon reklamları, sosyal medya ve çevremizdeki diğer uyaranlar, yiyecekleri sık sık mutluluğun bir sembolü olarak sunar. Fakat bu olgu toplumdan toluma değişe ve toplumlum tarafından da öğretilen bir olgudur. Bu olgunun öretildiği toplumlar yiyecekleri sadece fiziksel açlık için değil, duygusal açlık için de tüketmeye teşvik eder.
Duygusal yeme alışkanlığı, uzun vadede hem fiziksel hem de psikolojik sağlık açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sürekli olarak duygusal iniş çıkışları bastırmak için yiyeceğe yönelmek, kilo alımına, obeziteye ve bununla bağlantılı sağlık sorunlarına neden olabilir. Ayrıca, bu durum kişinin kendine olan güvenini sarsabilir ve sosyal hayattan izole olmasına yol açabilir. Bir süre sonra, duygusal yemeyi yönetmek daha zor hale gelir ve bu da kişinin kendini daha da çaresiz hissetmesine yol açabilir.
Peki, bu durumun üstesinden nasıl gelebiliriz? Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. İlk adım, hangi durumlarda, ne zaman ve hangi duygularla yeme eğilimine girdiğimizi fark etmek. Örneğin, stresli olduğunuzda mı yiyorsunuz, yoksa yalnız hissettiğinizde mi? Hangi yiyecekler sizi daha çok cezbediyor? Diğer önemli adım ise, bu anlarda kendimize dürüst olmaktır. Günlük tutmak, bu konuda farkındalığı artırabilir. Hangi duyguların yiyeceğe yönelmenize neden olduğunu belirlemek, bu durumu kontrol altına almanıza yardımcı olabilir. Ayrıca, alternatif başa çıkma stratejileri geliştirmek de önemlidir. Örneğin, stresli olduğunuzda bir yürüyüşe çıkmak, derin nefes egzersizleri yapmak, meditasyon uygulamak veya bir arkadaşınızla konuşmak gibi yöntemler, yiyecek yerine duygularınızı başka yollarla yönetmenize yardımcı olabilir.
Tabi bu sürecin kolay olmayacağını da unutmamak gerekli. Duygusal yeme alışkanlığı genelde çocukluktan gelişen köklü bir davranış biçimi. Sabırlı ve kararlı olmak bu köklü alışkanlığı değiştirmenin kilit noktasıdır. Bu süreçte sapmaların görülme ihtimali yüksektir kendinize karşı ne kadar anlayışlı olursanız bu değişim süreci o kadar rahat ilerler.
Yemek hayatınızda büyük bir yer kaplıyor ancak unutmayın, duygusal yeme kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da uzun vadede fiziksel ve zihinsel sağlığınızı olumsuz etkileyebilir. Bu yüzden, bir dahaki sefere kendinizi buz dolabının önünde bulduğunuzda, ne hissettiğinizi ve neye gerçekten ihtiyacınız olduğunu düşünmek için bir an durun. Kendinize karşı sabırlı olun ve duygularınızı anlamak ve onlarla sağlıklı yollarla başa çıkmak daha dengeli bir yaşam sürmemize yardımcı olabilir. Küçük adımlarla başlamak bile büyük bir fark yaratabilir. Sonuçta, kendimize iyi bakmak her şeyden önemli, değil mi?