Psikolojik Altyapımız
Psikolojik Altyapımız
İnsan psikolojisi temel olarak birkaç yapının birleşimi ile oluşan çok yönlü, kompleks bir yapıdır. Her insana özgü değişen kurallar ve kanunlar olmakla beraber bazı genel geçer kaidelerin bulunması ve bilimsel olarak ispatlanması için çalışmalar çok eski tarihlere dayanır.
Sokrates, insan zihni ve ruhu üzerine ilk tartışmaları başlattı. Ruhun ölümsüz olduğunu ve insanın ruhunu tanıması gerektiğini savundu.
Sokrates’in öğrencisi olan Platon, insan ruhunu beden ve zihin arasındaki ikilikle açıkladı. Ruhun üç bileşeni olduğunu öne sürdü: akıl, irade ve arzu.
Platon’un öğrencisi olan Aristoteles, insan zihnini doğa bilimleriyle anlamaya çalıştı. "De Anima" (Ruh Üzerine) adlı eserinde ruhun işlevlerini araştırdı ve duygular, algılar, hafıza gibi konuları ele aldı.
Ki psikoloji ismi de psyche (ruh), logia (bilimi) olarak kalmıştır.
Bilimsel olarak 19. YY ’da başlasa da psikoloji biliminin asıl yükselişi 20. YY ‘da Sigmund Freud’un ortaya attığı teoriler ve çalışmalarla olmuştur. Psikoanaliz teorisi ile bilinçdışı, rüyalar ve çocukluk deneyimlerinin önemini vurguladı. Freud’un çalışmaları, psikoterapinin temellerini attı.
Freud’un dediklerine gelin biraz yakından bakalım.
Bilinç: Şu an farkında olduğumuz her şeydir; düşüncelerimiz, hislerimiz ve algılarımız.
Bilinç Öncesi: Şu an farkında olmadığımız ama istersek bilince getirebileceğimiz anılar, bilgiler ve duygulardır.
Bilinçdışı: Freud’a göre bilinçdışı, en önemli ve en etkili zihinsel bölümdür. Bastırılmış istekler, dürtüler ve travmalar bilinçdışında yer alır. Bu içeriklere doğrudan ulaşamayız, fakat rüyalar, dil sürçmeleri veya davranışlarımız bilinçdışındaki bu unsurların dışa vurumu olabilir. Freud’un en ünlü metaforu olan "buzdağı" benzetmesiyle, bilinçdışının çok büyük bir kısmı suyun altında kalır ve farkında olmadığımız bu derinlikler, yaşamımızı yönlendirir.
Daha öncesinde başlayan Ivan Pavlov, John Watson, Carl Rogers gibi insanı araştıran psikologların davranış çalışmaları ve hümanistik akımlar da psikolojinin bilim olarak kabul edilmesini sağladı.
Günümüze yaklaştıkça bilişsel devrim gerçekleşti ve nörobilim, pozitif psikoloji, genetik aktarımlar gibi zihin, beyin ve davranış gibi farklı faktörler ortaya çıkmaya başladı. Göründüğü gibi aslında psikoloji dediğimiz olgu her araştıran için farklı yönden kendisini gösterir.
Bazen bir davranışı sadece görüp öğrendiğimiz için yapıyor ve o davranışı değiştirmek için davranış bilimlerini kullanıyoruz veya genetik aktarım ile aldığımız bir davranışı hayatımız boyunca değiştirmeye çalışarak geçiriyoruz. Asıl problemin nerden kaynaklandığını anlamak ve hipotezler üretmek psikoloji için en önemli çalışma metotlarındandır.
Bu yüzden insanı bütüncül bir şekilde ele almak burada önemlidir. Eklektik bakış insanı tek yönüyle değil farklı alanlarda farklı durumlarla anlamamızı sağlamaktadır. İnsan psikolojisi, karmaşık ve çok katmanlı bir yapıdır. Beyin yapısından bilinçdışına, kişilik gelişiminden sosyal çevreye kadar pek çok faktör insanın psikolojik altyapısında rol oynar. Her birey, bu etkenlerin bir araya gelmesiyle kendi benzersiz psikolojik dünyasını inşa eder. Terapötik müdahaleler ve farkındalık çalışmaları ise bu karmaşık dünyayı anlamamıza ve dengelememize yardımcı olur.
Peki bu kadar farklı yönü olan insanı anlamak mümkün mü?
İnsanı anlamak için insanoğlu varolduğu ilk zamanlardan beri düşünmüştür. Felsefe, edebiyat, sanat ve psikoloji insanın iç dünyası ile ilgili hipotezler üretmiş ve bir çerçeve oluşturmaya çalışmıştır. Bizler psikoloji alanında bu varsayımları kanıtlamak ve bunların ışığında insanlara yardımcı olmak için çalışıyoruz.
Carl Gustav Jung’un dediği gibi Şifa veren olabilmek için önce yaralı şifacı olmak gerekmektedir. İnsanın hayattaki tercihleri geçmiş yaşantılarına göre belirlenir der ve ekler bir kişinin kendi kişisel yaralarını aşarak, başkalarının yaralarını iyileştirme yeteneğine sahip olduğunu ifade eder. Bu yüzden psikologların önce kendi terapi süreçlerini tamamlamaları her zaman faydalıdır çünkü kendini tanıyan insanı tanır.
Psikolog Miraç SEÇEN